Kriz derinleşiyor, saldırılar artıyor

TC devletinin içerisinde bulunduğu kriz, hem siyasal hem de ekonomik açıdan gün geçtikçe derinleşiyor. 15 Temmuz askeri darbe girişiminin ardından ilan ettiği OHAL ile kendisine nefes alabilecek bir alan yaratmaya çalışan TC/AKP, ezilenler üzerindeki baskı ve sindirme politikalarını son raddesine dek uygulamaya kararlı gözükmektedir. TC devletinin içerisinde olduğu krize, AKP kadar CHP ve MHP de “çözüm” olmaya çalışıyor, bu kapsamda bir dizi görüşmeler gerçekleştiriliyor; AKP-MHP-CHP ittifakı halka saldırı konseptini ele almaya devam ediyor.
CHP-MHP-AKP ittifakının hedefinde ezilenler var
22 Eylül günü CHP Genel Başkanı Kemal Kılıçdaroğlu ve Başbakan Binali Yıldırım, “FETÖ soruşturması”, “Fırat Kalkanı harekatı” ve “mini anayasa değişikliği” başlıkları üzerine bir görüşme gerçekleştirirken CHP’nin sözde “muhalefet”, “demokrat” maskesi bir kez daha açığa çıktı. İlan edilen OHAL ve çıkarılan Kanun Hükmünde Kararnameler ile yaratılan hak ihlallerine yönelik Kılıçdaroğlu, sözde muhalif kimliği ile kamuoyu önünde eleştirilerini sıralarken yapılan görüşmede “OHAL’e devam” dedi!
Kimi küçük değişiklikler yapılarak yürütülecek olan soruşturma ve tasfiyenin devam etmesine itiraz etmeyecekleri yönünde mesaj veren Kılıçdaroğlu’nun derdini-tıpkı AKP’nin olduğu gibi- Gülen Cemaati olmadığı açıktır. Nitekim Gülen Cemaati’nin devletin her kanalından temizlenmesi amacıyla başlatıldığı duyurulan OHAL’in bugün devrimci, demokrat ve yurtsever güçleri hedefine aldığını biliyoruz. KHK’larla muhalif her kesimi sindirmeye-yok etmeye çalışan devlet, OHAL’i uzatarak bu saldırılarını pekiştirmeyi amaçlamaktadır. Faşizmini OHAL ile yasallaştıran-olağanlaştıran devlet, saldırılarını daha sistematik olarak uygulayabileceği bir tabloyu yakalamayı önüne koymaktadır.
DBP’li belediyelere kayyum atamalarından Eğitim-Sen üyesi öğretmenlerin açığa alınmasına, gözaltı-tutuklamalardaki hak ihlallerine, işçi direnişlerine yönelik OHAL yasaklarına, çeşitli illerde eylem yasaklarına kadar bir dizi saldırısıyla OHAL’in amacını ortaya koyan devletin, 3 aylık OHAL’i uzatmak istemesinin sebebi kendisine muhalif her kesimi yok etme-sindirme istemiyle alakalıdır. Bursa Gemlik’te MSC/Medlog Lojistik’te DİSK’e bağlı Nakliyat-İş Sendikası’na üye olan 130 işçinin işten çıkarılmasının ardından 20 gündür direnişte olan işçilerin eyleminin OHAL gerekçesiyle yasaklanması ve Cerrattepe davasının görüleceği 19 Eylül’de Artvin’de ilan edilen eylem yasağı, bu istemin örneklerindendir.
OHAL’in uzatılması ile Kürt Ulusal Hareketi’nin tasfiyesine yönelik adımların boyutlandırılarak atılacağı ise ortadadır. HDP Eşgenel Başkan Yardımcısı Alp Altınörs’ün tutuklanmasıyla başlayan siyasal tasfiye adımları, HDP Eşgenel Başkanı Figen Yüksekdağ’ın da içerisinde olduğu milletvekillerinin ifadeye çağrılması ile sürüyor. Önümüzdeki süreçte OHAL’den yararlanarak tutuklamaların bu yönde ilerleyeceğini öngörmek zor değildir.
Ekonomik krizin faturası halka çıkarılıyor
OHAL ile işçi direnişlerini engellemeye çalışan devlet, işçi-emekçiler üzerindeki hak gasplarına ekonomik krizi “çözmek” adına yeni borç yükleri ekliyor.
Başbakan Binali Yıldırım tarafından kredi kartı ve kredilerde yapılan yeni düzenlemeler açıklandı. “Taksitli alışverişe getirilen kolaylıklarla halkımız, kredi kartı ile borçlanarak en az 15 milyar liralık ek harcama yapacak ve piyasa canlanacak” diyen Yıldırım, ekonomideki krizi halka fatura etmeye çalışacağını bir şekilde açıkladı. Kredi kartları ile alışverişte taksit sınırının kaldırılması, kredi kartı borçlarını ödemede vadenin uzatılması ile 22 milyon kişiyi etkilemesi beklenen bu düzenleme ile kredi kartlarında asgari harcama limiti 5 bin 200 liraya yükseltildi; genelde taksitleme sınırı 9 aydan 12 aya çıkarıldı. Böylece Suriye ve T. Kürdistanı’ndaki savaş politikalarıyla halkları katleden devlet, bu politikalar sebebiyle altına girmiş olduğu mali yükten yine halkın ekmeğini çalarak kurtulmaya çalışmaktadır.
Rojava’ya saldırı için bahane yaratıyorlar
Halkı borçlandırarak ekonomik krizin altından kalkmaya çalışanlar, krizin önemli faktörlerinden olan Suriye’deki “Fırat Kalkanı Operasyonu”na devam ediyorlar. DAİŞ’i hedef aldıklarını söyleyerek Cerablus işgalini gerçekleştiren TC devleti, esas olarak PYD’yi hedef almaya devam ediyor; oluşturmaya çalıştığı koridorla “kırmızı çizgisi”ni korumaya çalışıyor. İşgalin birinci ayını geride bırakırken TSK tarafından yapılan açıklamada, “Hedef El Bab’ın güneyine inilerek filli bölge oluşturmak” denildi.
Cerablus işgali ile güney sınırlarında olası bir Kürt oluşumunun yer almasını engellemeyi ele alan TC devleti, El Bab’ın güneyinin alınması ile Rojava’da Afrin ve Minbic kantonlarının birleştirilmesinin önünü tamamen kesmeye çalışıyor. DAİŞ ile işbirliği içerisinde gerçekleştirdiği Antep Katliamı’nı bahane ederek DAİŞ tarafından boşaltılmış Cerablus’u işgal eden TC devleti, şimdi de geçtiğimiz günlerde DAİŞ tarafından bombalanan Kilis’i bahane ederek bölgeye saldırı zemini hazırlamaktadır. 22 Eylül günü DAİŞ çetelerinin denetimindeki bölgeden Kilis’e roket atılmasının ardından pazar yerine düşen roket mermisi nedeniyle 5’i çocuk 6 kişinin yaralandığı olayın ardından AKP Kilis Milletvekili Reşit Polat’ın füzelerin El Bab’dan atıldığını öne süren açıklaması bunun bir göstergesidir.
Tüm bu gelişmeler ile birlikte, ezilenler üzerinde uygulanan baskı ve sindirme politikalarının önümüzdeki süreçte OHAL’den de faydalanılarak artırılacağı açıktır. Artan saldırılara karşı dayanışmayı kuşanma, mücadeleyi yükseltme görevi her zamankinden daha çok önümüzde durmaktadır. Egemenlerin derinleşen krizini, ezilenlerin lehine çevirmenin yolu buradan geçmektedir.