Rojava’dan bir Partizan Aliboğazı için yazdı: KOMO’ya, yoldaş HAKAN’a…

Her yoldaş ayrılığında söylenen türküyü aradım Dersim’in dağlarında. Dönüşü olmama ihtimali olan her gerilla yolculuğunda göreve giden yoldaşın ardından en çok söylenmek istenen şarkıyı aradım. “Gitme kal” şarkısını… Yoldaşlarımı, onların gerilla sohbetini aradım.

Her şarkının gücü ve etkisi biraz da nerede, nasıl, kimin için, kimlerle söylendiğiyle ilgilidir. Gerillayla birlikte söylenen her türkü tarifi mümkün olmayan derin bir iz bırakır duygu dünyamızda. Akan ince bir dere yatağı gibidir. Sevinç-hüzün ve özlem duygularının birleşip toplandığı yer olur. Yıllar geçip sular çekilse de nehir yatağı gibi kalır kalbimize akan her bir damarında.

Hakan (Ersin Erel-Komo) yoldaş mağaramızın misafiri olur. Bu mağaranın ilk tanıkları Sefagül, Nurşen, Gülizar, Fatma, Derya ve Yurdal yoldaşlar olmuştur. Hangi yoldaş Aliboğazı’nın şelalesinden, Taxar’dan su içmemiş, hangi yoldaş Yılan Dağı’ndan Bozanlardan geçmemiştir. Hangi yoldaş “Atmaca-Şahin” noktalarında kalmamış ya da “kuzey yamacı”nın isimsiz sayısız patikalarından geçmemiştir.

Hakan, Orhan, Bakış, Aşkın yoldaşla birlikte bir süre aynı mağarada kaldık.  “Pale” gülüşlü Hakan yoldaşı ilk kez görüyordum. Onu gördüğümde anlatılması kolay olmayan derin bir yoldaş sıcaklığı hissettim. Karadeniz’de şehit düşen HPG savaşçısı Hewal Pale’ye benzemesi ona ilgi ve dikkatle bakmamın başka bir nedeni oldu. Kalbimi delip geçen bakışlarında naif bir emekçilik vardı. Ondan geriye naif yoldaş gülüşü kaldı zayıflayan hafızamda. Saatlerce otursa yoldaş gözleriyle bana baksa asla “yeter” demezdim. Dersim’in, Xarpet’in Alevi emekçi sokaklarının yoksulluğunu garipliğini, yalnızlığını ve hüznünü andırıyordu, bakışları. Onda Dersim halkının tanımı zor derin acılarını gördüm. Sürgün yollarında toprak üzerinde yalnız kalmış acısını yüreğinin derinliğine gömmüş Dersimli yetim çocuğun bakışlarını gördüm.

Diğer yoldaşlarla olduğu gibi Hakan yoldaşla başladık derin sohbete. O, sabırla, saygıyla derinden gelen bir yoldaş tebessümüyle dinledi. Sohbet konumuz Beşlerin yoldaşlığı ve gerilla alanında yarattıkları ve  kazandırdıkları değerleri üzerinde yoğunlaştı. “Yoldaş olunmalı Hakan yoldaş! Halkın devrimin, partinin yoldaşı olunmalıdır. Birilerinin değil. Başkasının değil. Yoldaş olanın yoldaşı olmalıyız. Halkın özgürlük ihtiyacına yanıt olanın yoldaşı, partinin, demokratik halk devrimine çözüm olanın yoldaşı olmalıyız. Halkın yoldaşı olmalıyız. Şehitlerimizin bizlere bıraktığı görevlerin yoldaşı olmalıyız.” Hem dinliyor hem de askeri bezden yapılmış tabakasının içindeki sarı tütünden sigara sarmaya çalışıyordu. Usulca uzanıp elinden tütün tabakasını alıyorum bir sigara da ben, inceden inceye sarıyorum. Sarıp ona uzatıyorum. Öncelikle benim sardığım sigarayı alıp yakıyor. Ve dumanını mağaranın ortasına usulca bırakıyor.

Ona baktıkça sokağın içinde en fazla sömürülerek yozlaştırılan yaşamın içinden çıkıp gelen bir delişmen delikanlı görüyorum. Kimbilir hangi özlemin, tepkinin, aşkın çizdirdiği dövmeli kollarını ve ellerini görüyorum. Bir dönem önünden korkularak geçilen sokağın, mahallenin delişmen Komo’sunu görüyorum. Sokağın kavgalı-belalı dünyasının içinden çıkıp gelmiş, mert insanı görüyorum. İsyan tohumlarını içten içe büyüterek gözlerini dikiyor özgürlüğün zorlu yoluna. Kahrolarak yaşadığı yaşamın her bir anında bir kurtuluş yolu ve umudunu arıyor ve “Bir gün bulacağım özlemiyle” gözlüyor. Bir arkadaşının sayesinde gerillayla tanışıp buluştuğu gün, onun en mutlu ve huzurlu olduğu gün oluyor.

Gerillanın gülen çocuğu Bakış (Samet) yoldaş mağaranın önünde gerilla ateşi yakıyor. Yanan ateşin üzerinde siyah çaydanlığı bırakarak, bir yandan bizi dinliyor diğer yandan suyun kaynaması için ateşe kuru odunları özenle diziyor. Bir süre sonra gülümseyen gözleriyle önümüze iki iri çay bardağı bırakıyor. Hakan yoldaş usulca ortaya konan ilk bardağı önüme ikincisini de kendi önüne bırakıyor. Sonra çözülen “şütük”ünü (gerillanın beline bağladığı uzun ipek parçası) bağlıyor. Bütün hareketlerinde usta bir savaşçının doğallığını görmek mümkün. Kolay alışıyor dağ yaşamına. Dağ yaşamının kendine özgü zorlukları vardır. Ancak dağın çekiciliğini ve doğallığını fark edip onu çözüp anlayan dağa büyük bir sevdayla bağlanır. Dağa-ağaçlara-toprağa-kayalara ve nehirlere sonra gökyüzüne, yıldızlara sevdalanmak, halka sevdalanmak gibidir. Aşkın sevgiliye benzemesi gibidir dağın gerillaya benzemesi. Dersim’in nehirleri gerillanın özgürlük yürüyüşü boyunca akar. Dağ yaşamına tutku düzeyinde sevdalananlar asla dağı ve dağa yaslanarak yaşayan halkı terk etmez. Asla düşmana elini uzatmaz ve asla teslim olmaz.

Hakan yoldaş dikkatle ve ilgiyle anlatılanları dinliyor. Yıllarca susuz kalmış kıraç kuru  toprağın suya olan özlemi gibi bilincinin bütün kıvrımlarını devrimin bilgisi ve görevleriyle doldurmaya çalışıyor. Hakan yoldaşın gerillanın dağ yaşamına kolay alışmasına karşın onun sivil yaşamın alışkanlıklarından ve yıllara dayalı algılarından kurtulması kolay olmuyor. Önceleri örgütlü-disiplinli gerilla yaşamını anlama ve kavramada belli zorluklar yaşasa da kayaların ve toprağın derinliklerine tutunması gibi gerillaya tutunmaya çalışmasıyla aşmaya çalışıyor zorlukları.

 

“Baba bugün alır beni dağlar…” 

Dağ koşullarına, savaş pratiğine kısa sürede alışan Hakan yoldaş herkesin güvenini kazanmıştı. Duruşu, yürüyüşü ve yaşamı gerilla tarzındaydı. Onun olduğu birimde herkes ona askeri olarak güvenir. Her koşulda yoldaşına uzatır elini ve asla bırakmaz. Düşmanı iyi tanıdığından asla ona eyvallah etmez, boyun eğmez. Gerillaya katıldığı Xarpet’te deyim yerindeyse doğal bir savaşçı gibi yaşamış, dost ve arkadaşlarına güven, düşmanına da tedirginlik verdiren pratiğin sahibi olmuştur. Mahallesinde herkesin “KOMO”su olmayı başarmış belli bir çekinmeyle birlikte ciddi bir saygınlık kazanmıştı. Çatışmalı, belalı bir yaşamın içinden çıkıp gelen mahallenin delişmen delikanlısı Hakan yoldaş elbette ki gerilla yaşamına kolay adapte olur. O sivilde zaten bıçaklı kavgalı yaşamın doğal bir gerillası gibi yaşamıştır çünkü.

Aliboğazı direnişinin ismi duyulan ilk şehidi olması, geride bıraktığı yoldaşlarına ilk hüznü yaşattı. İlk olmanın büyük bir acısını yaşattı. HAKAN, AŞKIN, ORHAN, TUNCAY, BAKIŞ yoldaşların gerillaya gelmeden önceki yaşamlarında çekilmiş fotoğraflarına bakıldığında gülen ve parıldayan bir çift İNSAN gülüşü görülür. Henüz çocukluğunu yeni tamamlamış naif insan resimleri görülür.   Yaşama, özgürlüğe ve halkına bu kadar içten ve sıcak bu kadar hesapsız ve çıkarsız gülen başka insanlar var mıdır? Yaşamın zorluklarına gülüp geçen, ölümle dalga geçen başka insanlar var mıdır? Bakın! Yoldaşlarımızın bu resimlerine! Gülen gözlerine bakıldığında ne görülür, ne hissedilir? İnsana ait doğal ve yalın olanın dışında özgürlüğe en yakın olan dürüstlüğün resminden başka bir şey görülebilir mi?

Şehit düşen gerillaların geride bıraktığı ne mal ne mülk ne paradır. Onların geride bıraktığı silahı, sırt çantası, kana boyalı bezden yapılmış tütün tabakası ve çakmaktır. Bir de yarım kalan sözcüklerle dolu not defteri ve kırılan kalem. Bir de KAYPAKKAYA yoldaşın ÖZGÜRLÜK kitabı ve kan kızıl renge boyalı ordu ve parti bayrağıdır.

 

Rojava’dan bir Partizan