Dersim’de sandıktan çıkan mesajı doğru okumak…

Yerel yönetim seçimleri bir dizi yeni tartışmaların kapısını aralayarak geride kaldı. İstanbul gibi büyük şehirlerdeki seçim sonuçları ile birlikte, egemen sınıflar arası çelişki ve çatışmanın derinleştiği görülüyor. AKP seçim sonuçlarını kendi cephesinden kabullenmeyerek yeni hamlelerle süreci uzatıyor. Kuşkusuz AKP’nin kendi cephesinde beka sorunu yaşadığı bir gerçek. En ufak bir tökezleme durumunda başına gelecekleri en iyi bilen yine AKP’nin kendisidir. Tabii aynı şekilde kitleler cephesinden de AKP’ye verilen desteğin sonuçlara etki edecek şekilde geri çekildiği görülüyor.

Ülkenin batısında bunlar olurken T. Kürdistanı’nda seçimler ülkenin batısında yaşananlardan farklı olarak kendine has koşullar içerisinde gerçekleşti. Yerel seçimlerin bir bütün Kürdistan’da Kürt halkıyla TC devleti arasında geçtiğini ifade etmek yanlış olmayacaktır. T. Kürdistanı’nda HDP’nin elinde bulunan tüm belediyeler hatta yurtsever olarak görülen muhtarlıklara “çözüm” sürecinin sona ermesinin ardından kayyum atanmış, belediye başkanları tutuklanmış, haklarında yüzlerce dava açılmış, yıllardır hapiste tutsak tutulmuş ya da zorunlu olarak ülkeyi terk etmek zorunda kalmıştı. Haliyle de Kürdistan seçimlere yoğun bir baskı ve tutuklama furyası eşliğinde girmişti.

Hiç kuşkusuz TC devleti tarafından T. Kürdistanı’nda seçimler savaş konseptine uygun olarak ele alınmıştır. Egemen sınıf partileri burada HDP’nin karşısında tam bir birlik halinde devletin ortak aklına uygun hareket etmişlerdir. Sınır bölgelerinde ise seçim sonuçlarına dahi gerek görmeden belediyeleri gasp etmeye devam etmişlerdir. HDP’nin halkın ezici bir desteğini almasına rağmen çeşitli hilelerle bunu yaşama geçirmişlerdir. Bu açıdan özellikle sınır hatlarında bulunan belediyelerde yapılan secimler birer mizansenden ibarettir. Buralarda devlet savaşa uygun konumlanmıştır.

Dersim’de de yerel seçimler ve sonuçlarını öncelikle savaş gerçekliğine uygun bir bakış açısıyla okumak ve T. Kürdistanı’ndaki çelişkilerin bir uzantısı olarak değerlendirmek sorunun ana halkasını yakalamak açısından önemlidir. Bununla birlikte Dersim’deki yerel seçimlerin sonuçlarından hareketle ortaya bir tablo çıkmıştır. Bunun da iyi okunması gerekir. Dersim’de devletin partisi öncelikle CHP’dir. Devletin aklı burada CHP üzerinden kodlanmıştır. Devlet Dersim’de yurtsever-devrimci hareket karşısında esasta CHP olarak konumlanmıştır. Nitekim gerek merkezde gerekse de ilçelerde asker ve polisler üzerinden CHP’ye önemli oranda oy aktarmıştır.

Yine bununla beraber AKP’ye de önemli oranda oy çıktığı göz önünde bulundurulması gereken diğer bir gerçektir. Bunun bir kısmı yine asker-polis oyu olarak devreye girse de bölge halkında da AKP’ye verilen hatırı sayılır oylar vardır. Hem CHP’nin hem de AKP’nin hangi şartlar altında bölge insanından oy alabildiğine değineceğiz ama önce kitlelerin tercihine yön veren şartları belirtmekte fayda vardır. AKP’nin Mazgirt çıkışı şaşırtıcı gelse de daha önce de Mazgirt ve Ovacık gibi ilçelerde AKP’nin belediye kazandığını hatırlatmakta fayda vardır.

2015’te savaşın yeniden başlamasından sonra bölgede faşizmin baskısı her zamankinden daha katmerli biçimde yaşanmaya başlamıştır. Faşizmin bu saldırıları geri püskürtülemediği oranda kitlelerde geri çekilme, kendi kabuğuna kapanma durumu yaşanmıştır. Devletin doğrudan baskısından kaçınmak açısından ve devletin şiddetinin en fazla hissedildiği ilçelerde halkın önemli bir kesimi esas olarak CHP’ye yönelmiştir. Bahsi edilen ilçelerin küçük merkezler olduğu hatırda tutulmalıdır. Buralarda insanların hareketleri kalabalık yerlere oranla daha fazla denetlenebilirdir.

Bölgede 2015’ten bu yana aralıksız şekilde gözaltı, tutuklama, izleme-takip vb. gibi doğrudan devlet şiddetine maruz kalmayan neredeyse yok gibidir. Bir şekilde baskıya karşı direnen bir kesim olduğu gibi bu baskıyı göğüsleyemeyen ve geri çekilen bir kesim de artan güvenlik kaygılarından kaynaklı CHP’ye doğru eğilim göstermiştir. Herkesin herkesi tanıdığı bu gibi yerlerde kitlelerdeki dinamiğin lokomotifi devrimci faaliyetin canlılığıdır. Diğer yandan devrimci ve yurtsever hareketin düşman saldırıları karşında birlik sağlayamamasının, dar grup çıkarlarını önceleyen yaklaşımlarının kitlelerde güven sorunu yarattığı bir gerçektir.

AKP açısından durum biraz daha farklıdır. AKP’nin Dersim’de etkinliğinin artması 2004 ve sonrasıdır. Ekonomik olarak yapılan yardımlar, iş bulma üzerinden AKP’ye üye yapılan ve karşılığını seçimlerde görmek isteyen bir baskılanma söz konusudur. Her ne kadar yapılan yardımların Dersim’de bir karşılığı olmadığı propagandası yapılsa da gerçek öyle değildir. Çoğunluk açısından olmasa da yardım almak, iş bulmak ve belli bir maaş karşılığında AKP’ye üye olan hatırı sayılır bir kitle vardır. Gizli koruculuk, işbirlikçilik gibi devlet örgütlenmeleri de AKP’ye üyeliklerle tamamlanmakta ve üye olarak maaşa bağlanmaktadır. Savaş gerçekliğine uygun olarak bu seçimlerde bu kesimden daha net tavır takılmasının istenildiği görülüyor. Devrimci mücadelenin etkinliği ve ivmesine paralel bu kesim görüntüyü kamufle ihtiyacı hissedebiliyorken bu dönem buna ihtiyaç duyulmadığı anlaşılıyor. Burada AKP üzerinden büyütülmeye çalışılan bir canavar vardır. Bu canavarın adı koruculuktur. Seçimlerde AKP üzerinden belirginleşen tablonun arkasında da bu vardır. Bu adımın bir sonraki aşaması daha açıktan ve pervasız olarak koruculuğun yaygınlaştırılmaya çalışılmasıdır.

Genel olarak T. Kürdistanı’nda özel olarak konumuz bağlamında Dersim’de siyasetin temel belirleyeni öncelikle silahlı mücadeledir. Tüm taraflar saflarını bu realiteye göre belirlemek durumundadır. TC’nin de özellikle ilçelerde seçimlere yaklaşımı bu gerçeklik üzerinden olmuştur. Askerlerin toplu şekilde üniformaları ile oy kullanmaları sonrasında sivil olarak oy kullanmak istemelerinin nedeni budur. TC devleti bölgede en ufak parçasına kadar her şeyi savaşın bir parçası olarak ele almaktadır. Bu açıdan belediye de olsa devrimci mücadelenin en ufak bir canlılığına dahi müsamahası yoktur. Ya da savaşın en çok hissedildiği ilçelerde belediyeleri bu yönlü daha aktif hale getirecektir. CHP’den belediye başkanı seçilen kişilerin karakteri, bu açıdan halka karşı yürütülen savaşın TC’den yana bir uzantısı olmaya müsaittir. AKP’den seçilen belediye başkanları ise kimliğini kamufle etme gereği dahi duymayan azılı halk düşmanlarıdır.

HDP meselenin özüne temas etmiyor

Elbette ki düşmanın bütün bir Kürdistan’da izlediği bu hareket tarzı meselenin bir yanıdır. Tek başına alınan sonuçları asker-polis oylarına bağlayan yaklaşımlar kendine yabancılaşmış ve özeleştirel yaklaşımdan büyük oranda uzaklaşmış bir kafa yapısının ürünüdür. Her ne kadar Dersim merkezde SMF/TKP ittifakı kazanmış olsa dahi toplamda bütüne bakıldığında esas olarak başarısız bir tablo vardır karşımızda. Bu yerel seçimler özgülünde Dersim halkının önemli bir kesimi devrimci-yurtsever hareketten desteğini çekmiştir.

Bu durum devrimci yurtsever hareket açısından da bir gerileme durumuna işaret etmektedir. Sorunun esas yanı burasıdır. Faşizmin topyekûn devrimci-yurtsever hareketi tümden yok etmeye yöneldiği bir süreçte mücadelenin her alanında birleşik mücadelenin öneminin yeterince kavrandığı söylenemez. Bu süreçte yurtsever hareket de dahil hiç kimse kendi başına faşizmin saldırılarına karşı direniş hattı örgütleme durumunda değildir. Bu gerçeğe karşın dar grup çıkarları birleşik mücadelenin örülmesinin önüne geçmiştir. Bu konuda özellikle de Dersim özgülünde birleşik mücadelenin örgütlenmesi, diğer dost güçlerle etkin bir ideolojik mücadele yürütme ve tartışma aynı zamanda yaklaşımımızın pratiğini örme anlamında eksik kaldığımızın altını çizmeliyiz.

Dersim’de seçim öncesi yürütülen ittifak tartışmalarında bu problemli duruşa işaret etmek yanlış olmayacaktır. Gerek SMF gerekse HDP ittifak görüşmelerinde meseleyi ortak mücadelenin ihtiyacı üzerinden değil adayın kimlerden olacağı üzerinden yürütmüşlerdir. En azından kamuoyuna yönelik yaptıkları açıklamalarda bunu görmek mümkündür. Sonuç olarak da halkın çıkarı mı yoksa grup çıkarı mı sorusuna karşılıklı olarak kendinden doğru yanıtlar verildiği görülüyor.

HDP açısından sürece objektif bakılmadığı ortada. Belediyeye kayyum atanmasına karşı politik olmaktan çok duygusal söylemlerle bir çizgi izlemesi ve bu doğrultuda gelen öneri vb.leri baskılamaya çalışması sürecin doğru bir strateji ile örgütlenmesinin önüne geçmiştir. Ben merkezci, mülkiyetçi bir yaklaşımla kendi grup çıkarlarını kitlelerin istem ve taleplerinin önüne geçirmiştir. HDP’nin oluşturduğu ittifak bunun somut göstergesidir. Birçok noktada HDP ile yan yana gelmekten imtina eden siyasi anlayşlarla sadece Dersim merkezli oluşturulan bu ittifakın oluşmasına zemin sunan esas karakter grupsal çıkarlar olmuştur. Bir kere her iki tarafın da kendi politik çizgisi doğrultusunda ayrı olarak seçimlere katılmasından sonra HDP’nin tutumu ve üslubu dostluk sınırlarını zorlayacak biçimde bozuk olmuştur. Bu öncelikle belediye başkanlığını amaçsallaştıran bir bakış açısının ürünüdür. Bu yaklaşım doğal olarak seçimi kaybetmelerine neden olan etkenlerden biri olmuştur. Fakat şu da bilinmelidir ki kaybetmenin nedenleri bundan fazlasıdır. Bundan daha önemli bir neden ise HDP’nin bölgede halkın ihtiyaç ve taleplerine yanıt olabilecek bir program oluşturamamasıdır.

Her ne kadar seçimlerin ardından özeleştirel yaklaşımlar ortaya konmuş olsa da, bu yaklaşımın meselenin özüne temas eden bir içeriğe sahip olmadığı görünüyor.

Dersim’den çıkan tabloyu doğru okumak

Bu süreçte daha olgun bir duruş sergiliyor görünen SMF’nin de yerel seçimleri birçok meselenin merkezine koyduğunu belirtmek gerekir. Keza SMF de bu sürecin ana karakterini göz ardı ederek mülkiyetçi bir bakış açısıyla yaklaşmıştır. Sonuç olarak Dersim merkezde seçimi kazanmışlardır fakat bu başarı bütünün çıkarlarının önüne geçen bir başarıdır. Nitekim ilçelerin CHP ve AKP’ye kaybedilmesinde önemli bir rol üstlenmiştir bu tavır. Birleşik mücadelenin dinamikleri kurulan ittifaklarda somutlanır. SMF’nin TKP gibi şoven bir yapıyla kurduğu ittifak zorunluluk olmasının ötesinde politik bir tercihtir. Bu tercihin sosyal şovenizme, reformizme kapı aralayan bir karakteri de vardır. Bu açıdan TKP, isimden öte bir içeriğe sahiptir. Bu yönüyle Dersim’de zemini oldukça güçlü olan sosyal şoven anlayışın gelişmesinin önüde açılmıştır. Son yıllarda devrimci öznelerin çeşitli vesilelerle yürüttüğü ortak çalışmalarla Dersim’de şovenizmle mücadelede bir ivme yakalanmıştır. 31 Mart seçimlerinde aığa çıkan tablo bu ivmeyi düşüren bir niteliğe sahiptir. Bu meselede SMF’nin tutumu belirleyici olmuştur.

Sonuç olarak, Dersim’de sadece Mart 2019 yerel seçimleri özgülünde HDP’nin ya da SMF’nin başarısızlığının nedenlerine değil, bir bütün olarak Dersim’de ajitasyonların arkasına gizlenmeden CHP ve hatta AKP’nin nasıl güçlenebildiğinin incelenmesi, sonuçlar çıkarılması ve bir hareket tarzının belirlenmesi şarttır. Üstelik tüm bu süreçlere, devrimcilerin, yurtseverlerin eleştiri ve özeleştirisi eşlik etmelidir.

Bu seçimlerde Dersim halkının ortaya koyduğu tablonun anlattığı çok şey vardır. Herkes durduğu yerden ve baktığı pencereden bir okuma yapacaktır. Buna kuşku yok. Fakat siyasetin aktığı esas mecra seçimler değildir. Burası işin önemli ve fakat tali yanını oluşturmaktadır. Siyasetin ana mecrası silahlı mücadele mecrasından akmaktadır. Siyasetin hasmı ile beraber özneleri de bu alandadır. Mevcut tabloda okunması gereken gerçek öncelikle budur. Ve bu tabloyu tersine çevirecek alan da kesinlikle burasıdır.

Benzer süreçleri yakın tarihte yaşamış bir bölgedir Dersim. Devrimci mücadelenin artan etkisine paralel düşman geriletilebilmiş ve mevcut tablo değiştirilmiştir. Bundan sonrası için bu gerçeklikten doğru ve bilimsel temelde dersler çıkarıldığı takdirde, mevcut tablonun devrim lehine değiştirilme dinamiklerini taşımaktadır. Bu sonuçları kitlelerden doğru yapılan bir eleştiri olarak okumak ve ona uygun konumlanmak esas halka olmalıdır.