Turgut Kaya “Direnmeye, enternasyonal dayanışmanın görkemini yaşatmaya devam edeceğiz”

Açlık grevinin 50. günü vesilesiyle bir yazı kaleme alan Türkiyeli devrimci Turgut Kaya, direniş ile dayanışma içerisinde olan herkese teşekkürlerini iletti ve “Zaferi kazanmadan, kazanmış olan bizler, direnmeye, enternasyonal dayanışmanın güzelliğini ve görkemini yaşatmaya devam edeceğiz. Dün yaptığımız buydu, bugün yaptığımız budur ve yarın da yapacağımız bu olacaktır” dedi.

Kaya’nın mektubu şu şekilde:

Dostlar, yoldaşlar…

Açlık grevinin ellinci gününde herkesi devrimci duygularımla selamlıyorum. Sağlığım kimi olumsuzluklar (açlık gibi) dışında iyidir. Moralim yerinde. Bu vesileyle dayanışmalarını ileten, selamlarını gönderen herkese teşekkürler…

Açlık grevinin 50. günü vesilesiyle bazı noktalara açıklık getirmek istiyorum. Bilindiği üzere Yunan yargısı tarafından faşist TC devletine, İslamcı faşist, RTE hükümetine iade edilmem yönlü bir karar verildi. Devrimci politik kimliğimi yok sayan ve sonuçları itibariyle Türkiye dışında bulunan ve faşist Türk devletinin devrimci politik kimlikler üzerinde faşist terörünün bir devamı olarak uygulamaya koyduğu ‘kırmızı bülten terörü’ne karşılık olarak son derece tehlikeli ve gerici olan bu kararı protesto etmek, iade sürecinin durdurulması ve serbest bırakılmam için 31 Mayıs tarihinde açlık grevine başladım.

Eylem devam ederken Syriza-Anel hükümetinin kimi yetkililerinin bazı açıklamaları oldu. Özellikle Adalet Bakanı’nın bir radyo kanalına verdiği ve sonra da ulusal basında çıkan demecinde ‘iade kararının şimdilik gerçekleşmeyeceği, politik iltica sürecinin sonuçlanmasının bekleneceği’ açıklamaları oldu. Bu açıklama her şeyden önce açlık grevi eylemi ve yürütülen kampanyanın, gösterilen dayanışmanın bir sonucu olsa da bir noktanın altını önemle çizmek gerekir. Syriza-Anel hükümet yetkililerinin açıklamalarında değindikleri gibi sorun politik iltica meselesi değildir. Bu meselenin başka bir yanıdır. Ve ne açlık grevi eyleminin ne de aktif olarak yürütülen kampanyanın ve gösterilen dayanışmanın politik yanına gölge düşürmemelidir.

Hükümet ve Adalet Bakanlığı ellerinde Yunan kanunlarına göre yasal imkân olmasına rağmen beni serbest bırakmamakta, kendi üzerindeki sorumluluğu iltica dairesine atmaktadır. Gerekçesi ise faşist Türk devletinin tepki göstermesidir. Kurulduğu günden beri faşist bir diktatörlük olan, Türk-Kürt uluslarından ve çeşitli milliyet ve inançlardan kendi halkına faşist katliam ve saldırı uygulayan bir devletin bu tür bir durumda tepki göstermesinden daha doğal ne olabilir ki! Asıl politik olarak sorun yapılması gereken İslamcı faşist Erdoğan hükümetinin tepki göstermemesidir. Eğer bu yapılmıyorsa, burada bir sorun vardır. Faşizm halka düşmandır, insana düşmandır, her türlü muhalif, komünist düşünceye düşmandır. Ve tam da bu nedenle tepki göstermesi gayet doğaldır. Asıl sorun bir yandan kendini ilerici, solcu, demokrat olarak gösterip diğer yandan ise faşist Türk devletinin bu türden gerici açıklamalarından çekinmektir. Bu tür meseleler ilkeseldir ve hiçbir burjuva pazarlığa, rehine siyasetine izin vermemek gerekir. Açlık grevi eyleminin, yürütülen kampanyanın ve gösterilen dayanışmanın hedefi budur, üzerinden yükseldiği politik zemin son derece haklı ve meşrudur.

Devrimci komünist kimlikler gericiliğin kendi aralarındaki çıkar dalaşının kimi olasılık dahilindeki pazarlıkların, rehine siyasetinin konusu değildir, ve olamaz da. Buna izin vermemek, tepki göstermek, kendisine devrimciyim, ilericiyim, demokratım diyen her kişinin, grup, çevre, parti ve örgütün politik sorumluluğudur.

Dostlar yoldaşlar…

Bu sorumluluğumuzun gereği ve temsil ettiğimiz komünist geleneğin üzerimize yüklediği görev nedeniyle açlık grevini ve kampanyamızı sürdürüyor, dayanışmayı büyütüyoruz. Bunun dışındaki her türden yaklaşıma, habere, değerlendirmeye prim vermemeli, dikkate almamalıyız. Bu türden yaklaşımlar sınıfımıza ve halkımıza yararı olmayan gerici açıklamalardır, dikkate alınmamalıdır.

Temsilcisi olduğumuz gelenek, ilk defa açlık grevi ve böyle bir kampanya yapmıyor. 45 yıllık tarihimizde bunların birçok örneği vardır. Bu anlamda tarihi elbette kendimizden başlatmıyoruz. Bu saçma bir yaklaşım olurdu. Çünkü zaten tam da geleneğe dayanarak, bu mirasın üzerinden yükselerek bir politik tutum geliştiriyor ve kampanyamızı sürdürüyoruz. Bu reddedilemez bir gerçekliktir. Bizleri şekillendiren, sınıfımıza ve halkımıza hizmet etmeyi kendi kişisel çıkarlarımızı değil, sınıfın ve halkın çıkarlarını öğreten ve gösteren bir geleneğin andaki sürdürücüleri olarak bulunuyoruz. Ve bununla da onur duyuyoruz.

Ve tam da bu nedenle tarih yazıyoruz, “tarihi kendimizden başlatıyoruz”, çok güzeliz, devrimciyiz ve kararlıyız. Açlık grevi eylemi sürerken Atina sokaklarını arşınlayan, yoğun emek harcayan gençliğin yaratıcı eylemlerini, kadın yoldaşların direngen ve sonsuz emeklerini kim inkar edebilir ki. Kim inkar edebilir ki, bu devrimci çabanın Yunan halkıyla birleşmesini, onun devrimci, ilerici örgütleriyle buluşmasını ve geniş bir kamuoyu oluşturmasını, kim inkar edebilir bu devrimci gençliğin ve direnişçi kadınların eylemleri ve direnişi sayesinde gösterilen devrimci enternasyonal dayanışmanın Nepal’den Filipinler’e, Filistin’den Rojava’ya, Türkiye’den Avrupa’ya ve dünyanın çeşitli bölgelerine komünist, ilerici, devrimci örgütlere ulaştığını ve güçlendiğini. Ve kim inkar edebilir ki, Syntagma Meydanı’nda standımıza gelen ve dayanışmasını ifade eden insanların varlığını.

Evet bu konuda mütevazı olmamıza gerek yok. Temsil ettiğimiz geleneğin an’daki sıra neferleri olarak 46 yıllık tarihsel tecrübeye dayanıyor, bu miras üzerinden yükseliyor ve tarihi elbette kendimizden başlatmıyoruz. Ancak bu tarihin genç yoldaşlarımızla, kadın yoldaşlarımızla ve tecrübeli “ihtiyar”larımızla güncelliyor, yeniden üretiyor ve elbette tarih yazıyoruz. Bu apaçık gerçek, daha şimdiden geleneğimizin tarihsel hafızasına yazılmış durumdadır. Yani zafer şimdiden kazanılmış durumdadır.

Bu zafer, başta Yunan halkı olmak üzere, onun ilerici, devrimci örgütlerine, kişilerine ve kampanyaya öncülük eden “Acil Eylem Komitesi”ne aittir. Bu zafer, 50 gündür Atina sokaklarını adımlarıyla yoran, yaratıcı eylemlilikleri ve zengin A/P faaliyetiyle tükenmez bir çaba harcayan genç yoldaşlara, dirençli kadın yoldaşlara, tecrübeli “ihtiyar”lara aittir. Bu zafer, sınıfımızın ve halklarımızın silahı dayanışmadır diyen ve bunu da pratikte gösteren kişilere, ilerici, devrimci ve komünistlere aittir.

Zaferi kazanmadan, kazanmış olan bizler, direnmeye, enternasyonal dayanışmanın güzelliğini ve görkemini yaşatmaya devam edeceğiz. Dün yaptığımız buydu, bugün yaptığımız budur ve yarın da yapacağımız bu olacaktır.

Tekrar herkese en içten devrimci selamlarımı yolluyor, başarılar diliyorum.

Yaşasın devrimci dayanışma!

Yaşasın enternasyonal dayanışma!”